IHS Blog

Bloggerların Sık Yaptığı Hatalar

blogger-hatalari

Bilgiye çok kolay ulaşabildiğimiz bir dünyada yaşıyoruz. Tek bir düğmeye dokunarak tüketebileceğimizden de fazla fikre, blog gönderisine veya habere ulaşabiliyoruz.

Bilginin çok az olduğu zamanlar bir hayli geride kaldı. Fakat “zaman” ayırmak hala çok zor. Dolayısıyla blog yazarlarının okurlarının onlara ayırdığı zamana saygılı olmaları gerekiyor. Özellikle de okurlarının güvenini kazanmak ve gelecekte kendilerine daha fazla zaman ayırmalarını sağlamak istiyorlarsa.

Son zamanlarda daha fazla blog yazısı yayınlamak, e-posta göndermek, sosyal medya güncellemeleri yapmak iyice kolaylaştı. Ancak bu okuyucuların daha fazla zamanını almak anlamına da geliyor. Bu yayınların okuyucuya herhangi bir yararı olmaması, okurların vaktinin ziyan olmasına neden olabiliyor.  

Bu yüzden aşağıda sıralanan 11 yaygın hatadan olabildiğince kaçınmak gerekiyor. Bu hatalar okurların hayatına bir değer katmayan bir bilgi yığınına yol açıyor.

Hata 1: Karmaşıklığı sevmek

Karmaşıklığın bir akademik beceri, zeka veya gelişmişlik göstergesi olduğu düşünülür. Ama bu yanlış bir düşüncedir. “Esas gelişmişlik basitliktir” – Leonardo Da Vinci

Bir blogger soyut fikirleri dile getirmek için kıyaslamalar kullanır. Karmaşık kavramları açıklamak için basit hikayeler anlatır. Okurlarının vaktine saygı duyar.

Blog gönderileri yaparken mesajın basitleştirilmesi gerekir. Diğer yandan seviyeyi düşürüp aşırı basitleştirmeye de gerek yok. Okurlara daha az bir okuma süresi içinde yazarı algılayabilecekleri bir içerik sunmak yeterlidir.

Hata 2: Sürekli kendinden bahsetmek

Şöyle bir acı gerçek var: Okurlar yazarla, yazarın hayatıyla veya hikayeleriyle o kadar da ilgili değildir. Bloggerların ve içerik pazarlayıcıların esas görevi okurlara yardımcı olmak, rehberlik etmek ve ilham vermektir. Gönderilere renk ve kişilik katacak hayat deneyimlerinden bahsetmek güzel olabilir ama sadece okurların daha sağlıklı, daha mutlu veya daha üretken olmasına katkıda bulunuyorsa.  

Yazar hayatıyla ilgili bir hikaye anlatmak istiyorsa kendine şunu sormalı: Bu blog yazımda okurlarım için ne var? Bu blog yazım onlara ne katacak?

Hata 3: Her gün mutlaka gönderi yapılması gerektiğini düşünmek

Çok sık gönderi yaparak okurların posta kutularını şişirmek de sık yapılan bir hatadır. Pek bir yararı olmayan gönderiler yapmak zaman ve alan kaybından başka bir şey değildir. Blogcu yalnızca söyleyecek bir şeyi olduğu zaman yazmalıdır. Okurlar sürekli aynı şeylerin anlatıldığı 20 gönderi okumaktansa onlara ilham veren tek bir gönderiyi okumayı tercih eder.  

Hata 4: Sadece SEO için yazmak

Yalnızca arama motorları için blog yazmak okurları sıkar. Okurlar arama motorları için yazılmış blog yazılarıyla ilgilenmezler.

Yazarın Google’ın onu bir anahtar kelime üretim makinesine dönüştürmesine, yaratıcılığını öldürmesine izin vermemesi gerekir. Önce okurlar için, sonra arama motoru optimizasyonu için yazılmalıdır.

Hata 5: Kelime sayısına takılmak

Daha fazla içeriğin daha iyi olduğu söylenir fakat bu durum yanlıştır. Yazarın görevi daha fazla metin üretmek değildir. Yazarın görevi bir mesajı, o mesajı iletmek için ne kadar yazı yazmak gerekiyorsa o kadar yazı yazarak iletmektir.

Hata 6: Basit bir dille yazmamak

Gösterişli kelimeler ve süslü bir dil okuru yavaşlatır. Yazar cümlelerindeki gereksiz kelimeleri çıkartırsa okuruna iyilik etmiş olur. Uzun kelimeler yerine basit ve kısa kelimeler kullanmak okurları mutlu eder.

Gönderilerin olabildiğince kolay okunabilmesi gerekir. Yazar sanki 12 yaşında bir çocuğa hitap eder gibi yazmalıdır. Basit bir dille yazmak okurun vaktine saygı duyulduğunu gösterir.

Hata 7: Gönderileri kötü bir sonla bağlamak

Uzun uzun vakit ve enerji harcanarak yazılmış bir gönderiyi ilham verici olmayan, basit bir sonla bitirmek güzel bir yemeğin sonunda en ucuzundan kötü bir süpermarket dondurması sunmak gibidir. Ağızda kötü bir tat bırakır.

Yazarın kötü bir sonuçla okurlarını hayal kırıklığına uğratmaması gerekir. Gerekirse önce sonucun yazılması önerilir.

Hata 8: Kim için yazdığını bilmemek

Yüzlerce, hatta belki binlerce kişi için yazıyor olmak düşüncesi yazara çok cazip gelebilir ama bu yazım gücünü öldüren bir şeydir. Yazar kim için yazdığını bilmiyorsa gönderileri yüzeyselleşebilir. Bir süre sonra kimseye hitap etmemeye başlar.

Bunun önüne geçmek için yazar bir kalabalığa hitap ediyor gibi değil de en sevdiği okuruyla sohbet ediyor gibi yazabilir. Bu okurun kim olduğunu bilmiyorsa zihninde hayali bir okur yaratabilir. Mesela bu okurun ne hayaller kurduğunu, bu hayallerini gerçekleştirmesi için ona nasıl yardımcı olabileceğini düşünebilir.  

Çok fazla okura sahip olmak elbette harika bir şeydir. Yine de gönderilerin sanki tek bir kişiye yazılmış gibi kişisel, sohbet havasında olması her zaman daha iyidir.

Hata 9: Gönderilerin içeriğini umursamamaya başlamak

Sıkıcı metinler insanların okuma iştahını azaltır. İyi blog yazısı, tutkuyla yazılmış olandır. Yazar içeriğini umursamazsa okur hiç umursamaz. İçeriğin konusu hakkındaki uzmanlara danışmak, konuyla ilgili başka içerikleri incelemek, yeni üsluplar denemek gönderileri mutlaka renklendirecek ve canlandıracaktır.

Hata 10: Gönderileri çok hızlı yazıp göndermek

Kimse tek seferde kusursuz bir blog yazısı yazıp gönderemez. Yazıların en az dört tür editlenmesinde fayda vardır. Önce metnin akışı kontrol edilmelidir. Hikayeye katkısı olmayan gereksiz paragraflar çıkartılmalı, paragrafların birbirini doğal bir akış içerisinde takip etmesi sağlanmalıdır. İlginç olmayan ve ilgisiz kısımlar metinden çıkartılmalıdır. Gerekirse uzun cümleler ikiye bölünmeli, zor kelimeler basitleriyle değiştirilmeli, gereksiz kelimelerden kaçınılmalıdır. Son olarak da imla hataları düzeltilmelidir.

Düzeltme için ne kadar çok vakit harcanırsa, gönderiler o kadar kolay okunur.

Hata 11: Yazarın kişiliğini yansıtmaması

Yüzlerce, hatta binlerce yazar birbiriyle aynı konuları ele almaktadır. Blog yazarının farklı olduğu yanlarını ortaya çıkartması gerekir.

Yazar istediği kadar faydalı bilgi veriyor olsun, kendi kişiliğini gönderilerine yansıtmadığı sürece diğer blog yazarlarından bir farkı kalmaz. Bu anlamda konulara farklı bir perspektiften bakmak, çoğu kişinin doğru olduğunu düşündüğü fikirlere karşıt bir görüş sunmak, kişisel deneyimleri paylaşmak, konuya esprili bir şekilde yaklaşmak, özgün bir üslup geliştirmek, yazarın okuruyla sıkı bir bağ geliştirmesine katkısı olan yaklaşımlardır. Gönderileri iyi yapan yazarın kişiliği, deneyimleri ve kendi yorumlarıdır.

Şu acı gerçeğin unutulmaması gerekir:

Okurların bir blog gönderisine daha ihtiyacı yok.

Okurların daha fazla tavsiyeye de ihtiyacı yok.   

Okurların ihtiyacı olan şey yazarın kendisi, zekası, uzman olduğu alandaki fikirleri ve özgün hikayeleridir.

Kaliteli bir blog oluşturabilmek için alan adınızın akılda kalıcı olmasıda ilgiyi arttırmaktadır.

Exit mobile version